-Reklam-

Uzay Hukuku Asteroit Madenciliğine Hazır Mı?

Hayati
Hayati
Okuma Süresi: 11 dk


ABONE OLGoogle News Hayaleturk

Dünyadaki süper güçlerin ve bölgesel güçlerin “zengin maden yatakları” diye adlandırdıkları bölgelerde gövde gösterileri süredursun, bir grup geleceği okuyan ve şekillendirecek bilim insanları Üsküdar’ı geçmek için at arayışlarına başladı.

21. yüzyılın başlarında daha belirgin olarak ortaya çıkan asteroit madenciliği fikri, her gün üstüne ilave ederek ilerlemeye devam ediyor. Asteroit madenciliği ile elde edilebilecek en büyük iki kaynaktan biri olan su ile uzayda petrol istasyonu kurmanın önü açılabilirken, diğer bir kaynak olan kıymetli metaller ile dünya pazarında yüksek bir kazanç elde edilebilir. Bu asteroit madenciliğindeki bilimsel araştırmalar ve çalışmalar bir yana dursun, uluslararası yasalar bu yeni uzay endüstrisi için hazır mı?

1967 yılında Türkiye’nin de taraf olduğu “Dış Uzay Antlaşması” Birleşmiş Milletlerde imzalandı. Uzmanlar tarafından asteroit madenciliğinin önündeki en büyük hukuksal engel, bu uluslararası antlaşmanın 2. maddesi olarak gösteriliyor. Resmi Gazete tarafından Türkçesi yayınlanan bu antlaşmasının 2. maddesi aşağıdaki gibidir:

Madde II

-Reklam-
Ad imageAd image

Ay ve diğer gök cisimleri dâhil, uzay, egemenlik ilânı, kullanma veya işgal suretiyle veya diğer her hangi bir suretle millî iktisaba konu olamaz.1

Anayasa Hukukçusu John G. Wrench asteroitlerde kurulacak olan maden sahalarında egemenlik ilânı yapılmayacağını, sadece lisans alınarak bu alanlarda kaynak çıkarılacağı için bu maddenin asteroit madenciliğine karşı olmadığı fikrini savunmaktadır.2 İşletmeler maden sahalarında egemenlik ilânı etmese bile, bu maden sahalarından çıkarılacak olan kaynaklarda hak iddia ederek bunları satacakları için, Wrench’in aksine, “kullanma suretiyle” millî iktisiba konu olabileceği fikrini savunan hukukçular da mevcuttur. Ayrıca, bu maddede yer alan “diğer her hangi bir suretle” ifadesi bu anlamda asteroit madenciliğini daimi olarak engelleyebilir. Daha önce Amerika, Japonya ve Çin uzaydan örnek toprak getirse de bu bilimsel araştırma nedenli olduğu için bu madde söz konusu şuana kadar olmadı. Daha büyük ölçekli kaynakların bir ulusal uzay ajansı veya özel bir şirket tarafından kâr amaçlı getirilmesi halinde, bu madde diğer taraf devletler tarafından Birleşmiş Milletlere taşınabilir. Aynı zamanda bu maddede yer alan millî iktisab terimi sadece ulusal uzay ajanslarını mı yoksa özel şirketleri de kapsıyor mu sorusu, uzay hukukçuları tarafından hala günümüzde tartışılmaktadır. Bu antlaşma asteroit madenciliğini kapsamadığı için bu maddeler üzerinden karşıt düşünceler ortaya çıkmakta ve bu antlaşma bu anlamda yetersiz kalmaktadır. Gelişen teknoloji ve yeni endüstri alanlarıyla birlikte bu antlaşmanın revize edilmesine günümüz dünyasında gereksinim duyulmaktadır. Yeni gelişen bir endüstri üzerinden daha önce imzalanan bir antlaşma üzerinde ortaya çıkan karşıt düşüncelere tarihte ilk defa rastlamıyoruz. Yine benzer bir şekilde tarihte deniz dibi madenciliği fikrinin doğmasıyla 1982’de imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi üzerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar sonrasında, bu sözleşme 1994 yılında deniz dibi madenciliğini de kapsayacak şekilde revize edilmişti. Asteroit madenciliğinin hukuksal alanda geleceğini öngörmek, şekillendirmek, yahut aynı yanlışları tekrarlamamak için benzer bir konu olan deniz dibi madenciliğinin hukuk tarihini incelemekte fayda var.

Teknolojinin gelişmesiyle keşfedilen derin deniz yataklarında yer alan zengin mineralleri madenleme veya diğer adıyla deniz dibi madenciliğinin fikri ilk 1965 yılında J. L. Mero’nun “Denizin Mineral Kaynaklari” adlı kitabında ortaya çıktı.3 Mero’nun yapmış olduğu çalışmalara göre Pasifik Okyanusunun derin yatakları bir trilyon tondan fazla manganez nodüllerine ev sahipliği yaparken aynı zamanda bitmek tükenmez kobalt, nikel ve bakır elementlerini barındırıyordu. Pasifik Okyanusunun bu zengin maden yatakları ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerinde yer almamasına rağmen, endüstriyel olarak gelişmiş ülkeler arasında bu bölgeler üzerinde hak iddia etme anlaşmazlıkları ortaya çıkmıştı.4 Amerika Birleşik Devletleri bu bölgedeki bir alanda tek taraflı münhasır ekonomik bölge bile ilan etmişti. Son zamanlarda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları üzerinde Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler arasındaki çıkan anlaşmazlıklardan bildiğimiz Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi o yıllarda deniz dibi madenciliğini kapsamıyordu. 1982 yılında yapılan bu antlaşma derin deniz madenciliğini engellediği için Amerika Birleşik Devletleri bu antlaşmaya imza atmamıştı. 1994’de bu antlaşma tekrar revize edilerek deniz dibi madenciliğine izin verse de Amerika Birleşik Devletleri bu maddeleri kısıtlayıcı bulduğu için yine bu antlaşmaya taraf olan bir ülke olmadı. Bu revize edilen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 3. Ek Bölümüne göre:

13. Madde, 1. Fıkra

İdare ile 153. maddenin 2(b) paragrafında atıfta bulunulan kuruluşlar arasındaki sözleşmenin iktisadi koşullarına ilişkin kuralların, yönetmeliklerin ve prosedürlerin kabulünde ve bu iktisadi koşulların XI. Bölüm ve bu kurallar, düzenlemeler ve prosedürler uyarınca müzakere edilmesinde, İdare aşağıdaki hedefler tarafından yönlendirilecektir:

Bent (e)

İşletmenin 153. maddenin 2 (b) paragrafında atıfta bulunulan kuruluşlarla aynı zamanda etkili bir şekilde deniz dibi madenciliğine girmesini sağlamak; ve5

Bu revize edilen antlaşma ile birlikte işletmeler ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerinde yer almayan uluslararası sularda Uluslararası Deniz Dibi İdaresi tarafından lisans alarak deniz dibi madenciliği yapabilme olanağına sahip olmuşlardır. “İdare” bu antlaşmanın 4. Bölümünün 156. Maddesinin 2. Fıkrasında bütün taraf ülkeler kendiliğinden bu idarenin doğal üyeleridir şeklinde belirtilmiştir. “İşletme” ise 3. Bölümünün 153. Maddesinin 2. Fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde taraf devletlerin veya taraf devletlerin vatandaşlığına sahip olan veya kendileri veya vatandaşları tarafından etkin bir şekilde kontrol edilen işletmeler olarak basitçe tanımlanmıştır. Bu da özel veya kamu kuruluşunun bu madenciliği üstlenebileceği anlamına gelmektedir. Ancak bu antlaşmada belirtildiği gibi bu kaynaklar bütün insanlığın yararlarına kullanılmalıdır. Bir diğer deyişle, bütün ülkeler bu çıkarılan kaynakları satın alma imkanına sahiptir. Bu kaynakları çıkaran işletme, kazancından bir miktar Uluslararası Deniz Dibi İdaresine ödemelidir. Bu idare tarafından toplanan kâr payı ise gelişmekte olan ülkelere eşit şekilde paylaştırılmalıdır. Yine bu antlaşmaya göre, işletme tarafından deniz dibi madenciliğinde kullanılan teknoloji de bu antlaşmanın taraf ülkelerine transfer edilmelidir. Daha farklı bir açıdan bakarsak, gelişmekte olan bir ülke bu madenciliğe hiçbir katkı yapmasa bile, bu madenlerin uluslararası sularda yer almasından ve bu antlaşmaya taraf ülke olmasından dolayı bu madenciliği üstlenen işletmeden kâr payı alabilecek ve bu teknolojiyi kendi ülkesine transfer edebilecek. Deniz dibi madenciliği fikri 1965 yılında doğmuş olsa bile, şuan günümüze kadar hiçbir işletme bunu başarabilmiş değildir. Bu madenciliğin önündeki en büyük etken gereken yüksek teknoloji olsa da Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin kısıtlayıcı maddeleri de diğer büyük bir etken olarak gösterilebilir. Dış Uzay Antlaşmasının asteroit madenciliğini kapsayacak şekilde, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine benzer maddeleri benimsemesiyle revize edilmesi, dünya ülkelerinin uzaydakı haklarını korurken, bir diğer yandan da asteroit madenciliğinin ilerlemesini yavaşlatan en büyük etkenlerden birisi olacaktır. Deniz dibi madenciliğinin hukukunda yaptığımız yanlışlardan ders almak ve dünyanın gittikçe azalan kaynaklarına karşın bir çözüm önerisi olan asteroit madenciliğinin hukukunu korumak sayesinde, insanlığın ortak malı olan uzaydaki kaynaklardan en yararlı şekilde fayda sağlanacaktır.

İnsanlığın ortak malı olan uzayda, bütün dünya ülkelerinin haklarının korunmasının idaresi hiç şüphesiz ki Birleşmiş Milletler Uzay İşleri Ofisi tarafından yürütülmelidir. Yine bu anlamda bütün insanlığın bu kaynaklardan yararlanabilmesi için asteroit madenciliği işletmelerine bu uluslararası idare tarafından madencilik lisansı verilebilir ve bütün dünya ülkeleri bu maden kaynaklarından eşit miktarda satın alabilir. Ancak, dünya ülkeleri arasında hegemonyayı engellemek için Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin aksine, idare bu endüstride kamu kurumlarının etkinliğini kısıtlamalı ve işletmeler sadece gerçek veya özel tüzel kişilerden oluşmalıdır. Gerçek veya özel tüzel kişilerden oluşan bu işletmeler lisansını aldıkları bu maden sahalarından elde ettikleri kârdan bir miktar uluslararası idareye ödemelidir. Ancak bu özel işletmeye teknoloji transferi yükümlülüğü getirilmemeli, ama idare tarafından toplanan kâr payları dünya ülkelerine dağıtılmak yerine yeni asteroit madenciliği şirketlerini fonlamalıdır. Bu sayede özel işletmelerin asteroit madenciliği teknolojisi üzerinde harcadıkları emekler korunurken, diğer bir yandan da dünya ülkelerinin uzaydaki hakları korunacak ve bu endüstriyi hızlandırmak için yeni kurulan asteroit madenciliği şirketlerine fon sağlanabilecektir.

Bu makale hiçbir resmi veya özel organizasyonu, kuruluşu, şirketi veya bunun benzeri yapılanmaları temsil etmeyip, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26. Maddesinin 1. Fıkrasına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesine ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19. Maddesine tabi olarak tamamen şahsi görüş ve fikirlerimden oluşmaktadır.

This article does not represent any official or private organization, institution, company or establishment but my personal opinions and thoughts under the First Amendment to the United States Constitution, Article 10 to the European Convention on Human Rights and Article 19 to the United Nations Universal Declaration of Human Rights.

Yazar: Mehmet B. Sefer, NASA Lucy Asteroid Ambassador

Kaynakça

“Ay Ve Di̇ğer Gök Ci̇si̇mleri̇ Dahi̇l Uzayın Keşi̇f Ve Kullanılmasında Devletleri̇n Faali̇yetleri̇ni̇ Yöneten İlkeler Hakkında Andlaşma.” T.C. Resmi Gazete, Sayı 12665, Haziran 1967.

Wrench, John G. “Non-Appropriation, No Problem: The Outer Space Treaty Is Ready for Asteroid Mining.” Case Western Reserve Journal of International Law, vol. 51, no. 1/2, Spring 2019, pp. 437–462.

Mero, John L. “The mineral resources of the sea.” Netherlands, Elsevier Publishing Company, 1965.

Glasby, G.P. “Lessons Learned from Deep-Sea Mining.” Science, vol. 289, no. 5479, 2000, pp. 551–553.

“Convention on the Law of the Sea” UN General Assembly, 10 December 1982                 Entered into force as the “United Nations Convention on the Law of the Sea” on Nov. 1, 1994.

Yazar Hayati
Takip et
Bilgisayarla tanıştığımdan beri hayaleturk.com adlı web sitem ile uğraşıyorum. İlerde animasyon film projelerimi gerçekleştirmek adına çalışmalarımı hızla sürdürüyorum. hayati@hayaleturk.com
Yorum yap